Yıllardır şarap tadıyorum. Merak saldığım 2005’ lerden beri on binlerce belki de. Başlarda kendi çabalarımla okuduğum başlangıç seviyesi şarap kitapları, seyahat ettiğim başlangıç seviyesi şarap ülkeleri ( Tabi ki İtalya! :) ) ile debelenip durdum. Lakin farkettim ki edindiğim bilgiler gelişigüzel şekilde doldurulmuş koca bir çuval gibi. Gerektiği zaman hemen çekip çıkaramıyorum oradan. Bunun bir sistematiği olmalı ama nerde, nasıl öğrenicem? Derken Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu’ nun İzmir’ de bir şarap eğitim kursu açacağını öğrendim. İşte beklediğim fırsat diyerek hemen kaydoldum. Bu sayede tanıdığım şarap tutkunu arkadaşlarla çok eğlenceli, bilgi alışverişinin yüksek seviyede olduğu dersler aldık. Sonradan WSET eğitimi de almış/ alan biri olarak geriye dönüp baktığım zaman, Yunus Hoca’ nın bizi o günün modern, bilimsel bakış açısıyla eğittiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bizzat yurtdışından taşıyarak derslere getirdiği şaraplar, hep yüksek kaliteye sahip, türünün iyi/ çok iyi hatta bazen mükemmel örnekleriydi.
Kurları inatla sonuna kadar takip edip, eğitimi bitiren üç-beş kafadar olarak, kendi aramızda da bir tadım grubu kurmuştuk. Yunus hoca’ nın bizde harekete geçirdiği ‘ Of ne şaraplar varmış’ farkındalığı bizi coşturmuş, sürekli, yurtdışına giden gelenler aracılığı ile merak ettiğimiz üst düzey şarapları, ortak bütçe ile alıp tatmaya başlamıştık. Neler neler… Guigal’ in La La’ ları, Chave Hermitage’ lar, Bordo Premier Cru’ ları, Petrus, Ausone, Masseto, Redigaffi, Gaja ve hatta Romanee Conti’ ler… Saymakla bitmez… Bu adeta başka dünyalara ait olan şarapları tatmak, hepsi yüksek eğitimli, yıllarca okuyup, çalışmak ve kariyer peşinde koşmaktan yorulmuş bizlerin şımarma etkinliği haline gelmişti.
‘Şımarma’ kelimesini özellikle kullandım. Evet, mükemmel oldukları kadar pahalı da olan bu şarapları tatmaktan inanılmaz mutlu oluyorduk hatta mutluluktan sarhoş bile oluyorduk :)) Ancak şimdi dönüp geriye baktığımda, o şarapları hakkını vererek değerlendiremediğimi düşünüyorum. Şarap tabi ki bir yandan, hatta bazıları için epey, kimileri içinse tümüyle bir zevk objesi olabilir. Ancak onu gerçekten anlayıp, takdir edebilmek ve dolayısı ile daha çok zevk almak için eğitim ve daha da önemlisi tecrübe gerekir. Biz ise her ne kadar eğitim alsak da bu büyük şarapların anlattıklarını anlayabilecek tecrübeye henüz sahip değildik. Yankısı, tınısı, dinlemesi zevkli bilmediğiniz lisanda bir şarkı düşünün. Vokal, enstrumanlar harika ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Kafanızla ritm bile tutuyorsunuz, hatta dans ediyorsunuz ama neden bahsettiği hakkında fikriniz yok… Halbuki ne dediğini anlasanız, hüznüne, mutluluğuna ortak olacaksınız. Bestekarın, söz yazarının hikayesi ile birleşince anlamı katlanacak. Sesin ve sözlerin uyumuna, notaların akışına hayran olacaksınız. Şarkı bitse bile sözler, sesler kulaklarınızda çınlamaya devam edecek… Herşey anlama büründüğü için kolay kolay da unutmayacaksınız. Diğer alkollü içeceklerin lisanı, şarabın yanında ilkel güdük bir alfabeden oluşur gibidir. Yada birkaç nota ile bestelenmiş bir Rondo… Şarap ise bir Mozart aryası kadar komplike…
Şarabın size anlatacak o kadar çok şeyi var ki! O’ nun anlattıklarını dinlemek, O’ nu anlamak ve daha çok keyif almak istiyorsanız eğitim alın, okuyun, şarap bölgelerine gidin, peşini bırakmayın… Tadın, tadın, tadın… Siz geliştikçe, başlangıçta boğuk, bulanık, karmaşık gelen sesler giderek netleşecek. Her geçen gün kelimeler, notalar berraklaşacak. Tanenlerin yapısı, aromaların türü, katmanlılığı, dengesi, uzunluğu, her birinin farkedildikçe, sarhoş olmaktan çok daha fazla keyif veren detaylarla dolu olduğunu göreceksiniz. Bir süre sonra ise sadece O’ nu dinlemek için içtiğinizi farkedeceksiniz… Ve sadece size kendini anlatabilen şaraplarla sarhoş olduğunuzu…